Üryanizade Camii / Nam-ı diğer Tahtalı Cami Baharın ilk günlerinden sonbaharın
Üryanizade Camii / Nam-ı diğer Tahtalı Cami
Baharın ilk günlerinden sonbaharın sonuna kadar hemen her gün yüzmeye gittiğimiz Paşalimanı'ndan yalın ayak ve üzerimizde mayolarımızla yürüyerek Tahtalı Camiini biraz geçinceye kadar yürür ve oradan boğazın serin sularına atlardık, yaklaşık 100-150 metre kadar açılıp ters akıntıdan kurtulup, Karadeniz'den Marmara'ya doğru olan ana yüzey akıntısını yakalar ve kendimizi akıntıya bırakırdık. Bu andan itibaren Paşalimanı'na yaklaşıncaya kadar kulaç atmaya hiç gerek kalmazdı, yürüyerek gittiğimiz süreden daha çabuk geri gelirdik. Bu yolculuk sırasında su topu bile oynardık. Tabii ki işin en zor kısmı akıntıyı yarıp Paşalimanı'na çıkma kısmıydı.
Şimdi çocuklarımızın böyle şeyler yaptığını hayal edebilir misiniz? Düşüncesi bile tüylerinizi diken diken yaptı değil mi?
Bu arada Camii ile ilgili kısa bir bilgi vermeden de olmaz tabii.
Adını banisi Üryanizade Ahmet Esat Efendi’den alır bu köşkvari şirin cami. 1878 – 1889 yılları arasında II. Abdülhamit Dönemi’nin Şeyhülislam’ı olarak görev yapan Esat Efendi, 1813’de İstanbul Eyüp’de dünyaya açmış gözlerini. Babası Mehmet Sait Efendi, II. Mahmut Dönemi’nde Kadılık yapmış.
Kendisi de İstanbul Kadılığı, Anadolu Kazeskerliği, Rumeli Kazaskerliği, Ayan Meclisi Üyeliği ve son olarak Şeyhülislamlık gibi devletin önemli kademelerinde önemli görevlerde bulunmuş. 1889 yılında vazifesinin başındayken vefat eden Esat Efendi doğduğu yer olan Eyüp’de Eyüp Camii’nin güneyinde bulunan türbesine defnedilmiş.
Onun yadigarı olan bu şirin caminin “40 günde tamamlandığı” rivayet edilir. Fevkani olan yapının alt katı kayıkhane olarak taştan yapılırken üstte bulunan mescit ise ahşaptan yapılmış.
Etrafını çevreleyen avlunun kuzeydoğusunda yer alan bu şirin cami, dikdörtgen bir plana sahip. Avluya güneydoğuda cadde üzerinden giriş düzenlenmiş. İki yanı tuğla örgülü üstte kırma çatılı bu giriş kapısı üzerinde Latin harfli bir kitabe yer alır ki burada caminin yapım yılı için yazan1860 yılı dikkati çeker. Ancak bazı kaynaklar da caminin yapım yılı olarak 1889 yılı gösterilir.
Buradan geçerek girdiğimiz avludan camiye yöneldiğimizde cami girişinin önünde bulunan dikdörtgen sundurmaya merdivenle çıkarak ulaşırız. Avludan beş basamak kadar yükseltilmiş olan bu sundurmanın üzeri tek yöne eğimli ahşap bir çatı ile örtülmüş.
İçeri girmeden etrafına bir göz atacak olursak önce avludan basamaklarla kayıkhane bölümü için düzenlenen giriş ilişir gözümüze. Üzeri sıvalı ve beyaz badanalı olan bu bölüm, düz bir silme ile bitirilmiş. Hemen üzerinde yükselen mescit bölümü ise açık sarı boyalı
Cami, giriş cephesi ve denize bakan cephede yer alan pencereler vasıtasıyla aydınlatılmış. Giriş cephesinde düz atkılı yüksek üç pencereye karşılık denize bakan cephesinde iki kat şeklinde üçer pencere mevcut. Gerek mihrabın yer aldığı güneydoğu ve gerekse kuzeydoğu cephesinde ise pencere bulunmaz.
Köşkvari bu şirin caminin en ilginç özelliği hiç kuşku yok ki caminin kuzeybatı köşesinde gördüğümüz minaresidir. Böylesi şirin bir camiye de böylesi şirin bir minare yakışırdı ancak Bodur gövdeli olan minarenin minicik bir köşk biçimindeki şerefesi baklava motifleriyle süslü. Şerefenin üst kısmında kademeli kaş kemerler, ara dolgularda ise beş kollu yıldızlar bulunurken daha üst tarafında mukarnaslar ve köşelerde yapraklar bulunur. Şerefeyi sekiz kenarlı kurşun bir külah örtü tamamlar.
Camiden içeri girdiğimizde önce girişin hemen karşısında bulunan ahşap korkuluklarla çevrili zemin kat mahfili karşılar bizi. Deniz cephesine bakan kuzeybatı bölümünde düz atkılı bir açıklıkla geçilen bölüm son cemaat yeri niteliğinde düzenlenmiş bu bölümün hemen üzerinde Kadınlar Mahfili yer alır.