Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Diyanet İşleri Başkanı olan Mehmet Rifat Börekçi (29
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Diyanet İşleri Başkanı olan Mehmet Rifat Börekçi (29 Kasım 1860 -05.03.1941)
İstiklâl Savaşı sırasında Mustafa Sabri Efendi’nin yazdığı https://youtu.be/A0YJGTuXk8g Şeyhülislam görevini yapan Dürrizade Abdullah’ın onadığı, Damat Ferit’in imzaladığı ve Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin’in yürürlüğe koyduğu;
"İstanbul Hükümeti’ne ve işgalcilere karı gelinmemesi, Milli Mücadele'ye katılan Mustafa Kemal ve diğer Kuvayı Milliye'ciler hakkında ölüm emrinin”yer aldığı 1920 yılındaki meşhur Dürrizade fetvasına karşı çıkarak, Dürrizade’nin Kuvay-i Milliyecilerin katline ilişkin fetvasına karşı Anadolu’da başlayan Milli Mücadeleye destek verici karşı bir fetva vermiştir. Böylece Mustafa Sabri'nin ve Dürrizade Abdullah’ın fetvasını geçersiz kılmıştır.
Anadolu’daki 153 müftünün, müderris ve ulemasına imzaladığı "Anadolu Fetvası" olarak da bilinen Ankara Fetvası`nı kaleme alan kişidir.
Anadolu Fetvası şöyledir;
"-Dünyanın düzeninin sebebi olan Müslümanların Halifesi (Allah onun azametini ve hilafetini kıyamet gününe kadar uzatsın) hazretlerinin hilafet makamı ve saltanat merkezi olan İstanbul, Halife’nin rızası hilafına olarak, müslümanların düşmanları olan devletler tarafından fiilen işgal edilerek İslam askerleri silahlarından soyulup bazıları haksız yere öldürülerek, Hilafet merkezinin korunmasını üstlenen, bütün istihkamlar, kaleler diğer harp vasıtalarını zapt ve resmi muameleleri yürütme ve müslüman askerleri techize memur olan Bab-ı Ali ve Harbiye Nezaretine el konularak, halifeyi, milletin hakiki faydalarını temin edecek tedbirler almasından fiilen yasaklama, sıkı yönetim ilanı, Divan-ı Harpler teşkil ederek İngiliz kanunlarına uygun olarak muhakeme ve cezalandırma suretiyle Halife’nin hükmetme hakkına müdahale ve yine Halife’nin arzusu hilafına olarak Osmanlı memleketinin bir parçası olan İzmir, Adana, Maraş, Antep ve Urfa havalisine düşmanlar tarafından tecavüz edilerek, gayrimüslim vatandaşlar ile işbirliği halinde müslümanları öldürüp, mallarını soygun ve yağma edip , namuslarına tecavüz ederek mukaddesatlarını tahkir ettikleri taktirde yukarıda açıklandığı gibi harekete maruz kalan ve esir olan gayretlerini sarfetmek bütün müslümanlara farz olur mu?
Cevabı budur : Allah en iyisini bilir , OLUR (Düşman saldırdığı zaman onunla savaşmak herkese farzdır.Bu durumda kadının kocasının izniyle , kölenin de efendisinin izniyle savaşması gerekir. "Kenz ve Bezzaziye adlı eserlerde" . Eğer bir müslüman kadın doğuda baskına uğrarsa batıdakilerin onu esaretten kurtarmaları gerekir.”Bahru’r Raik adlı eserde.)
– Bu şekilde hilafetin meşru haklarını , gasbedilen gücünü geri almak ve tecavüze maruz kalan memleketleri düşmandan temizlemek için cihad edip savaşan müslümanlar dinen baği (devlete isyan etmiş) olurlar mı?
Cevabı budur : Allah en iyisini bilir. OLMAZLAR ( isyancı diye gerçek imama itaati haksız olarak tanımayan müslüman gruba denir. "Mecmeu’l-Enhur adlı eserde”).
– Yukarıda yazıldığı şekilde Hilafetin gasbedilen haklarını geri almak için , düşmanlara karşı açılan savaşta vefat edenler şehit, hayatta kalanlar gazi olurlar mı?
Cevabı budur : Allah en iyisini bilir. OLURLAR (Şehit şunlardır : Düşman, isyancılar ve yol kesiciler tarafından öldürülenler veya ellerinde belirli bir işaretle savaş meydanında bulunanlar, bir müslümanın bir başka müslümanı dinen öldürmesi gerekmeyen bir konu dolayısıyla zulmen öldürdüğü taktirde öldürülen, aynı şekilde zımminin yine dinen öldürülmesi gerekmeyen bir konu sebebiyle bir başkasını öldürdüğü taktirde öldürülen şehittir. ("Zeylei adlı eserde”)
– Bu şekilde cihat edip dini görevlerini yerine getiren müslümanlara karşı düşman tarafından müslümanlar arasında silah kullanıp adam öldüren kişiler en büyük günahı işlemiş ve fesat çıkarmış olurlar mı?
Cevabı Budur : Allah en iyisini bilir. OLURLAR. (Allahü taala şöyle buyurmuştur : "Fitne adam öldürmeden daha kötüdür. Bundan dolayı da fesatçılar fitneye başvurur” " Fethül Kadir adlı eserde”).
– Düşman devletlerin zorlaması ve kandırması sonucu verilen hak ve hakikat ile bağdaşmayan fetvalara müslümanların bağlanmaları ve dinen ona göre hareket etmeleri doğru olur mu?
Cevabı budur : Allah en iyisini bilir. OLMAZ. (Zorlama rızayı yok eder! "Velvaliceyh adlı eserde”).
16 Nisan 1336 (1920)
Mehmet Rıfat (BÖREKÇİ)
Ankara Müftüsü”